BİLAL IŞIKDOĞAN - İMÂN VE AKSİYON/İMÂN VE AKSİYON ARASINDA İNSAN

Bir kitabı okumadan evvel yazıldığı döneme dikkat etmek gerekir. Yoksa anlama, idrâk etme noktasında noksanlık olur. Dönemin şartları kitap üzerinde ciddi mânada etkilere sahiptir. Necip Fazıl’da dönemi üzerinde etki bırakmış ve hatta dönemini aşan tespitlerle günümüzde de tazeliğini koruyor. Bir kitabı mânalı kılanlardan bir sebepte bu değil midir?

Bir şairi sadece bir eserle ele almak çok mantıklı değildir. Elbette ki sadece tek bir eser bırakan yazarlar da vardır. Yahut tek bir eseriyle bile kâfi gelebilecek yazarlar..

İkinci husus ise kitabın başlığı ve içerik kısmıdır. Çünkü cezbeden hususların başında göze hitab etmek, mâna âleminden birşeyler vermek olmayan bir eser zamanın ötesine geçemez. Nitekim incelediğimiz eserde bunu çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Necip Fazıl eserin girişinde kitabın özüne binâen bazı açıklamalarda bulunmuştur. İmân ve Aksiyon, “İdeolociya Örgüsü” etrafında verilen konferanslar serisinin dördüncü cildini teşkil ediyor. Bu konferanslar Türkiye’nin çeşitli illerinde verilmiş olup, halkı içinde olan eksiklikleri görmek açısından, gençleri teşvik etmek açısından büyük bir önem taşıyor. Teşvik yani ‘Aksiyon’ herekete geçmek, harekete geçirmek ve insanın ruhunda varolanı açığa çıkarmak çabası... peki bu nasıl mümkün olacak? sorusunu bolca görebilir ve bizler de sorabiliyoruz kendimize. Yahut sorma cesaretini kendimizde bulabiliyor muyuz.? Kitabın isminde bile bir mâna var. Bize çizdiği insan tasavvurunda diyor ki evvela ‘İmân’ olacak. İmânsız gönülde hiçbirşey şekil almaz. Verdiği örnekler de bunun anlamını yine bize çok iyi gösteriyor. İleride de bundan bahsedeceğiz. Birde ‘Aksiyon’ kelimesi var. Bu aklıma çok takıldı. İlk kelime bizim literatürümüze aitken ikinci kelime neden başka bir dilden alınmıştı. Onu daha ifade eden ‘Amel’ duruyorken neden ‘Aksiyon’ kelimesini tercih ediyor. Fransızca kökenli bir kelime olup bütün batılı adamların kafasında bir dünya ve ona göre bir şuur belirtir. Lügât mânasında aksiyon, kudrettir. Kudretin iş üzerinde mücerret olması. Ama bizim baktığımız pencere daha da ûlvi bir penceredir. Şöyle aktarıyor üstad: Bir başka ifadeyle, basit bir şekilde ‘ şuurlu hareket, teşebbüs, hamle, tesir..’ “Aksiyon, bir işle, bir oluşla, onu doğuran fikir arasındaki ahenk ve münâsebet mânasınadır ve lisanımızda barışabileceği tek kelime “amel”dir. Barışabileçeği değil, bütün hakikatini bulabileceği tek kelime.. Fakat onun hakikatine erebilmek şartiyle..”

Aksiyonu kelimesinin yahut mânasının üzerinde bu denli durmasının sebebi nedir?

Tek bir açıklaması vardır, o da dâva şuurudur;

“Her işte imkân üstüne tırmanmak ve engeli aşmak dâvası; aksiyon budur.”

İslam ve Aksiyon

Aksiyon, imân ruhuyla birleşip İslam gibi kudsi bir dini teşkil ediyor. Yani, iman olmadan imkan, aksiyon anlam taşımaz ve mümkün de olmaz. Bizim için İslamı üstün kılan ‘ameli’ olmasıdır. İslam bir lisân-ı hâldir. Dâim harekettir. Yine kur’an’dan da örnekler vererek bunu bize çok iyi bir şekilde gösteriyor. “İslamın baş vazifesidir ebedi oluş yolunda sonsuz hareket..”

Bizim önce idâk etmemiz gerekiyor ve sorularla kim olduğumuzun bilince varmamız gerekiyor. İnsan kimdir? Niçin yaratılmıştır? Bunların cevaplarını da kur’an’dan alarak bize veriyor. Bunu sadece bizim medeniyetimizden alarak yapmıyor. Diğer medeniyetlerden, bilimlerden de destekle yapıyor. Evvele karşında ne var onu bilmen gerekiyor. Argüman sunmak, karşıt argümanları bilerek mânalı ve yerinde olur. Başta da dedik, kitabın başlığı dahi kendi içinde ciddi bir anlam taşıyor.

‘İmân ve Aksiyon’ sonrasından da ‘Özlediğimiz Nesil’..

Bir bütün olarak bizim kendimize, kâdim geleneğimize, içinden çıktığımız kültüre, irfâna geri dönmemiz gerektiğini gösteriyor. Buradan tamamen sadece bizim olan geleneğe tek dönüş anlaşılmasın. Hadiste de rivâyet olunduğu üzere “ilim çinde de olsa gidip alın.” Hareketin özünü teşkil eden de ilimdir. Bunun ilk öğretmenleri Peygamberlerdir. Aksiyon, yani diğer mânasıyla ‘amel’in bizzat cissimleştiği ruhaniyetler, Peygamberler.. Bizim örnek ve önderlerimiz olanlar onlardır. Aksiyon naktasında Sahabe-i kirâm da önemli bir yer teşkil ediyor. Onlar ilk öğrencilerdir. Kitap bize müslümanca bir duruşun nasıl olduğunu gösteriyor. Ve bir insan profili çiziyor. Ki zaten bunlar bir müslümanın mezziyetleri, özellikleridir. İman hakikattir, aksiyon yani amel o hakikatin bizzat yaşanmasıdır. Bunun için bazı merhaleler, yollar vardır. Bunu kitabın en sonunda sıralıyor. Yani kitabın son kısmı olan:

Özlediğimiz Nesil

Aradığımız gençte bulunması gereken vasıflar vardır. Bunlar onun ruhaniyetini teşkil edecek yahut ruhaniyetinden gelecek vasıflardır. Kûdsi bir dâvanın kûdsi bir yolu olur. Bunları olduğu gibi aşağıda sıralayacağım. Eğer dâva şuuruyla şuurlanmak isteyen bir gençlik varsa bu vasıflarla vasıflanmalı...

1- Vecd ve Aşkla yapmanın vasfı;

Burada aklıma gelen güzel bir söz var. Şeyh gâlib, ‘Her ne varsa âlemde ışık imiş’ der. Allah güzeldir ve güzeli sever. Bizim işimizde o tohum zâten mevcut bulunuyor. Biz sadece ona uygun ortamı sunacağız. Yunus emre; ‘Gönül çalabın tahtı, çalab gönüle baktı’ der. Burada yine aşkla – gönlümüzde varolanla- herekete ve kendinden geçme hali var.. onun tahtına sahip çıkma...

2- Sır idâraki ile Duymanın vasfı;

Kâdim geleneğimizde ilk öğretmen kulaktır. Yani duymak, dinlemek ve harekete geçmek... ‘Allah diyor ki: Ben kuluma şah damarından daha yakınım.’ Sır idraki emirleri topyekün kabul etmektir. Bu emirler ilahi emirlerdir. Beşeri olanlar akıl süzgecinden geçirilip gönül terazisiyle tartılmalıdır.

3- Kâinat ve Nefs muhasebesi ile düşünmenin vasfı;

‘kendini bilen Rabbini bilir.’ Nefsini bilen Rabbini bilir ve O’nu bilen nefsini O’nun ölçüsüne göre hesaba çeker. ‘ Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin.’ Ne muazzam bir hadistir. İnsanı hizaya getiriyor. Kâinatta varolan herşey Allahın tek bir emriyle varolmuş olduğu bilince.. Aşkla yapılan herşeyde daha doğrusu onun emirlerini Aşkla yapınca kâinatı ona musahhar eyler..

4- Eşya ve Hâdiseye Hakimyet ve Şecaatle davranmanın vasfı;

Peygamber efendimiz(s.a.v), “ Bana eşyanın hakikatini göster.” Sözünün kulaklarımda çınlaması.. yaşanan olaylar karşısında dirayet ve harekete geçme bilinci.. Hakikati kaldırmak için canından vazgeçme bilinci.. diğer bir tabirle hakikate vakfolunma, hakikat içinde hakikati arama..

5- Her türlü disiplin ve fedakârlıkla ileriye atılmanın vasfı;

Örnek aldığın, yolunu tuttuğun yoldan ve hakikatten şaşmama ve sapmama gayreti içinde olmak. Daima hakkın yanında olma ve hak için sahada olma.. aksiyon..

Fedakarlık olmadan bu mümkün değil. Önce fedakârlık sonra disiplin..

6- En derin merhamet içinde en keskin şiddet seviyesine ermenin vasfı;

İslam içinde şiddeti barındırmaz. Hakikat gül kokusu gibidir ama koklamak için önce dikenine katlanmak gerekir. İslam merhamet dinidir. Merhametten uzak olan bir bilinç ve dahi kalp, şiddete meyleder. Şiddetten kasıt, merhemettin yolunda, hakikat yolunda her türlü zorluğun üstesinden gelme dirayetini göstrmek.

7- Büyük aksiyon dehâsıyla işe ve hamleye girişmenin vasfı;

Keskin bir dehâya sahip olmak ve dâima hakikatin bilincinde olup ona göre hareket etmek. Dâvam nedir? Ben ne yapmalıyım? Bilinç, daima birşeyin bilincinde olmaktır. Va zayıflığını bilen bilinç en üstün bilinçtir. Aksiyon, akletmekten geçer. Önce düşün sonra harekete geç..

8- O’nun Ahlakıyla ahlaklanmanın ve başka hiç bir yol tanımamanın vasfı;

Başta samimilik olmak üzere O’nun ahlakıyla ahlaklanmak. Âhlak fikrin ta kendisi..

Allah Resulü: ”Ben mekârim-i ahlâkı tamamlamaya geldim.” Hem ahlâk hem de ahlâkın ne demek olduğu idrâkinde olmak...

9- En nâdide zevk ve estetikle süslenmenin ve dış âlemi süslemenin ve her kıymeti içte bilmenin vasfı;

Öne bir dîl zevkimizin olması gerekiyor. Dil bilmeyen nize gönüller kırar. Dil bilmeyen estetiğin mâhiyet ve ehemmiyetini kavrayamaz. Güzellik evvel kişinin kendi içinde olmalıdır. Bilen insan, eyleyen insandır. Bilen ve eyleyenlerin en nâdide temsilidir Peygamber efendimiz (s.a.v). elbette ki dışı da süslemek icab eder lâkin içi imar edince dışı da mahmur olur kişinin. Bilinç, için dâima ehemmiyetli olduğunu bilmektir. Yani nesli ihyâ etmek için önce içini temizlemek, estetik bir zevk vermek. Onu öyle yetiştirmek.

Yorumlar

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.